Eksilerin artıları götürmesi gibi azınlıkta kalanlarda olmam çogunluğumu yitirmeme neden oluyor.Kendi sınırımı zorladığım, düşünmekten üşendiğim, nerede pes edeceğimi bilmediğim bir haldeyim. Yabancılaştığım dünyada bana ait olmayan bir bedende nefes almaya çalışıyorum. Aynı anda, aynı yerde farklı kişiler ruhumun mabedini esir alıyor. Sanki kendi hayatımın yansımalarını yaşıyorum onca telaş içinde. Kendi çizdiğim yolda kaybolan binlerce benden oluşan yoplam eşittir hiçlik... Ayılmakta olan aklımın, olgunlaşmamı sağlayan deneyimelerimin ifadesi yokluk...
Kendimden sıkılmış, gözlerim aynı noktaya takılmış ve buz tutan kalbimin her bir karesinde eksik bir resim gibi boşluk... Zamana, ayrılığa, aşka kayıtsız kalmadan içimde var olan özgür bir ruh için çırpınan çocukluk... Sevmenin ötesi şeylere ihtiyacı olan, patlayan bir volkan gibi içimi kavuran bir açlık... İnsanın kendini kendinde eritmesi ne denli büyük bir delilik...
Gelmeyi seçtiğinde kendinden gittiğin, gitmeyi seçtiğinde kendine bile zor geleceğin mecburi bir ayrılık... Elindeki kumandası alınmış bir televizyon izleyicisi gibi çaresizlik... Aşkın var olduğuna yanı başında durduğuna inanmak saçmalık...
Tek başınayken dört duvarın üzerine gelmesi tek perdelik bir oyun yalnızlık... İçine korku salan saatin tik taklarının beyninde uğuldamasını sağlayan kocaman bir sessizlik...Beni hayallere daldıran rüyalar aleminde toz olup uçuran tatlı bir uykuyu haram kılan gözkapaklarımın düşmanı uykusuzluk... İçimde kanayan ve kanatan ama kanmadan kandırarak uzaklıklarına çeken bir derinlik...
Yaralarıma ve uzayıp giden satırlarıma tek çarem sonsuzluk....