20 Aralık 2010 Pazartesi

HÜZÜN VE YALNIZLIK


YALNIZLIK kör bir kuyu gibidir.Ne kadar çok sevilmek istersen o kadar aşağılara çekilirsin.Gittiğin her köşeye götürdüğün sinsi bir sitemin dudaklarında bıraktığı bir tebessüm gibidir. Yüzünden atmak istersin o ifadeyi ama maskeni de çıkartmaya bir türlü cesaret edemezsin.
HÜZÜN sevemediğini anladıgında kalbinde kalan kekremsi bir acı gibidir.İçine attıgın şeylerin dışa vurumudur.Mum ışığında yolunu bulmaya çalışırken karanlıktan kormandır.İşte bu yüzden her yalnızlık bir hüzün barındırır,her hüzünde bir yalnızlık doğurur.

17 Aralık 2010 Cuma

DENEME YANILMA


Güvenmeden yaşanılmaz kalbin odacıklarında.Cesaret edilmeden girilmez beynin en ücra köşelerine.Güvenmeden,birilerine dayanmadan nasıl yaşar insan?Buna nasıl dayanabilir?Alışır mı zamanla çaresizlikle başa çıkabilmeye,kendini alt edebilmeye?
Girdiği her mekanda sırtını duvara dayayan ve çıkışa en yakında oturan bir insanın niye bu kadar hayata ve insanlara güveni kalmamış olabilir ki?Şimdi bana burada bir şey olsa kim bana yardım edecek duygusunu yaşamamışsan eğer bilemezsin.Sokak ortasında öylece ya kala kalır ya da başının çaresine bakmayı öğrenip yoluna devam edersin.Omzunun üzerinden gölgeleri takip edersin.Sokak lambasının senin yolunu aydınlatacagına güvenerek girersin en kuytu köşelere.Şehrin sahte parlak ışıklarına güvenmeyi denersin,yanılırsın.Yanılırsın denersin.Güven verirsin güven alamazsın.Sonuçta güvenirmiş gibi yaparsın seviyormuş,inanıyormuş,aşıkmış yaptığın gibi...Onun gibi bunun gibi yaparsın ama kendin gibi yapamazsın.

16 Aralık 2010 Perşembe

GERİ DÖNÜŞÜM KUTUSU


Hayat hiç anlamı olmayan insanları bir araya getirip gereksizce kafanı meşgul etmelerinden ibarettir kimi zaman.Zamansızlık ve mekansızlık içinde seni düşerken hayal eden düşmanlarının gözü önünde korkudan ayakların yerden kesilmeye başlamışsa sende onlardan birisin artık!Sana yanı başında yaşlanmak için söz verenlerin ansızın karşına çıkabileceği bir dünya oyunundayız.Sıkılmaktan sıkılıp yaşayıp gidiyoruz işte.Bahanelerle avunup saçma sapan intikamlar peşinde koşuyoruz.Sanki birileri içimizdeki mutluluğu ele geçiriyor.Hadi canım o kadar da değil dimi?Mutluluğumuzu çalanlara öfkelenerek kendimizi daha da mutsuz eden biz değiliz dimi?Biz öfkemizi kontrol edebiliriz tıpkı zil zurna sarhoş olduğumuzda içimize atamadığımız dertler ve sevinçler gibi.Bu yüzden insan da geri dönüşüm kutusu olsa nasıl güzel olurdu.Bende var mesela nasıl yaptıgımı bilemesem de acılara,yaralara,anlamsızca içini kemirenlere inanmam.Durmadan manasız şeyler içinde sürüklenen,çabuk öfkelenip geri dönülemez hatalar yapan insanlar için belkileri ve pişmanlıkları atlatmanın yolu belki de geri dönüşüm kutusudur.Ancak sadece silmek için gerekli yoksa yeniden yeniden yüklersek geçmişi sonra ben nerede hata yapıyorum yoksa başkalarında mı suç diye sorguya çekeriz.Yanlış oyunun içindesin ben söylüyorum ya olmadıysa tekrar başa sar.

Aradığım bilmeden bulduğum sen nerdesin?


Bir erkekte ne kariyer ne para ne de yakışıklılık umrumda değil!Yeter ki yanımda ayakta kalabilecek kadar güçlü ve beni huzura boğabilecek kadar mutluluk zengini olabilsin.Okyanusun derin mavilerindeki martılar kadar beni özgür kılamıyorsa paraya boğulsam ne çıkar?Ben gözlerine baktığımda hayat amacını o ışığı göremiyorsam ne işe yarar?Beş dakika önce canı olduğun adam arkandan işler çeviriyorsa ve sende bunu bile bile ona sarılmaya devam ediyorsan nasıl bir psikopatlıktır bu hayat?
Çocukların elma şekeri aldatmacası gibi her saniye birbirimizin çıkarlarına göre hareket edeceksek ne anlamı var yaşamanın?Beni ben yapan şeyler vardır mesala hiç bir allahın kulu gelipte onları aşamaz zorlamasın bile bile sınırlarımı.
Beni bile bile aptal yerine koyanların gözlerinin içindeki acınası hali seviyorum nedense.Yaptıklarının cezasını çekiyor.Herkesin öğretileri vardır hayatta doğru veya yanlış sorgulamak kimseye düşmez.
Belki de ben çok kafa yoruyorum hayata ve her şeyin anlamına.İmkansızlığımı zorluyorum.Bir söz var ya ya ben bu devrin değilim ya bu devir bana ait değil işte öyle arada bir yerlerdeyim.Ne çok modernim ne çok gerikafalı.Aklımın aldığı,kalbimin söylediği ve içimin elverdiği kadarım.
Bazen herkesin kolaylıkla yapabildiği bazı şeyleri ben istesem de yapamıyorum.İçimde beni alıkoyan şeyler var belki de koruyucu bir melek.Yine de bazı şeyleri unutmak için içip içip hiç tanımadıgı biriyle uyanarak yaralarına tuz basmayı başaranlara bravo! ama ben yapamıyorum...

TEMİNAT


Kendime veremediğim garantiyi başkalarına veriyorum.Yeniden başlamanın mümkün olduğu hikayeleriyle herkese nasihat ederken hiç bir zaman yepyeni kalamıyor hayat damarlarım.Ben ne kadar taze kanlarla yenilesem de akış hızlansa da hep aynı yerde düğümleniyor.Kendimi kendimde tanıyamayan ben başkalarında arayan muzip bir çocuk gibiyim aslında.Elimde ne varsa önüme ne geçerse şımarıklığımı bulaştırıyorum.Ne bir yerde tutunmak istiyorum ne de tutulmak.Durmadan savaşmayı kim öğrettiyse bana yenilemiyorum bir türlü kendime bile.Bazen don kişot gibi boşa uğraştığımı, bazen bir amazon gibi savaştığımı biliyorum.Savaşmak insanı çok değiştiriyor.Yıpranırken güçlendiriyor.Birde yüzünden ve geçmişinden bazı şeyleri siliyor.Eskilerde tanıdık gibi gelen tek şey o çocuksu yüzün oluyor.Peki birileri mi senin kanına girdi sen mi yavaş yavaş zehirledin kendini?

30 Kasım 2010 Salı

GÜNAHIN RENGİ


Hiç kimse sandığı kadar masum değildir.Bilmediğimiz günahlar belki de bildiklerimizin b oyunu çoktan aşmıştır.Sonunu iyi bildiği bir şeye başlar mı hiç insan?Kötü sonla yazılmış bir hikayenin kahramanı olmayı kim seçebilir?Başkalarına zehri bulaştırmamanın yolu yalnız olmak mıdır yoksa yalnız kalmak mıdır?Sevdiklerin tek zaafındır bu yüzden hep bedelini ödeyemediğin günahlar asılmıştır boynuna.Kendinden başkasını sevmeyenlerinse ayakları prangalanmıştır bencil günahlarına.Günahların bile masumiyeti olur mu?Pembe yalan diyoruz ya hani günahların da bir rengi var mıdır?Rengarenk dünyalarla boyanan gözümüz günahın hangi rengine boyamıştır günahkar ellerimizi?

26 Kasım 2010 Cuma

Yalnızlık Mabedi


Yalnız kalmayı seçmek bir parça özgür olabilmek uğruna tavan arasına bir fare gibi sıkışıp kalmayı göze alabilmektir.Yalnızken ruhumuzun kuşlar gibi özgür olabilecegini,kafamıza her eseni yapabilecegimizi sanırız ancak elimizi kolumuzu bağlayan dört duvarı,üzerimize gelen insanları hesaba katamayız.Belki insanlardan kaçıp sığınmanın diğer adı olmuştur bizim için köşemize çekilebilmek.

Başlangıçta her şey kulağa hoş gelir.Ben sana bile kafa tutabiliyorum ey yalnızlık diye içimizden naralar atarız.Bu hayatın bizim ağzımıza bir parça bal çalmasıdır.Keskin bıçak gibi kınına sığamaz olursun bu yüzden.Zamanla bu ayrık yanlarda sende çizikler atmaya başlar.Fark etmeden her yanın kevgire dönmüştür bir kere.Sızdırdıkların,sindirdiklerin,yedirip yediremediklerin hepsi bir yana saçılır.Eteğinden taşları dökmemeye çalışırsın.Yalnızların imparatorluğundan kuru kalabalıklara geçiş! Ne büyük bir muamma.Herkes sen olmak isterken sen herkesin içinde eriyip giden olmayı seçen yalnızlık mabedinde bir melodram!

25 Kasım 2010 Perşembe

İçimizdeki Boşluk

Yüzüne tokat gibi çarpan sorular vardır hayatta.Sen hep mutlu oldugunu düşündüklerini sanırken,küçük oyununun aslında sandıgın kadar oyuncusu yoktur.Mutluluk istediklerini elde edebilmek değil,elde ettiklerinle mutlu olabilmekmiş.Hem istediklerini elde edip hem de mutlu olamamak niye peki?Belki de hırsın gözünü kör edişi.Nerede duracagını bilmeden hep daha fazlasını istemek...Bilinmeyen ve erişilemeyen şeylerin peşinde koşma arzusu.Hayat bana hep istediklerimi verdi tabiki bende ona karşılığında cömert davrandım.Ben hep sorular soran oldum bazen cevapları kendim verdim içimdeki susturan sorulara rağmen.Hayatın anlamının azaldığı zamanlarda beni tetikleyen hırslarım oldu.Belki de aşman gereken engellerde benim sabrımı sınayan birer sınavdı.Kim bilir?Tamam kaybettim ben bittim demeye içimdeki güç izin vermiyordu.Sabahın ilk ışıklarına kadar kesik kesik nefes alışlarım bile beni vazgeçiremiyordu.Her şeyi bırakıp kaçmak ya da orada yığılıp kalmak istiyordum.İstediğim biraz mutluluktu diğer isteklerime göre çok daha kolay olan bir şeydi.Sadece içimdeki boşluğu doldurabilecek kadar büyük bir şey arıyordum.Aramadıgım yer,yerine koymadığım şey kalmadı.İnsan içinde bulamadıgını dışında hiç bulamaz diyorlar.Benim içim dışım bir ve her iki yanımda boşluk...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Ne kadar güveniyorsun kendine?

Ne kadar güveniyorsun kendine?Sevdiğine ne kadar güveniyorsun?Yalan, aşkın inancını bozar tıpkı bir kere haşaa Allahım yok demiş gibi inkar etmiş sayılırsın aşkını.İnancın sarsılırsa bir kere kendine bile güvenemezsin artık ve kendine güvenmeyen insan hiç kimseye güvenemez.Hayatlarımızı kurulan şüphe dolu hikayelerle yaşıyoruz.Belki bazen çok abartıyoruz o kadar da olamaz diyoruz.Ancak öyle bir an geliyor ki biri kulağımıza bir kaç kelime fısıldayıp uyandırıyor bizi kandığımız o masallarından.Şimdiye kadar bildiğin tüm şeylerin hikaye olduğu gerçeği apaçık sana bakıyor.Hep birilerine sığınmak istediğimizde güveniyoruz hem de en güvenilmez insanlara...

28 Haziran 2010 Pazartesi


Dünyanın en güzel manzarasına, en şahane varlığına da sahip olsak insanoğlu için tek başına yetmez. Hayaller niye tatlı gelir insana? Erişilemeyeceğini düşündüğümüz şeyler oldukları için belki de. Sahip olduğum şeylere bakıyorum da olması gerekenden çok daha fazla şeyim var. Belki birilerini kıskandıracak özendirecek kadar.Karşıdan bakıldığında orada olmak istenecek bir resmin içinde duruyorum.Ben kendi yaşamıma bakarken ise sadece çerçeveyi görüyorum. Donmuş zamanların ortasında boşlukta asılı kalmış duran arada parlatılmış gümüş ama altın gösterilmiş bir çerçeve...

6 Mayıs 2010 Perşembe

Aklıma ermeyen kanamalı gece yarılarında,
Kanamalı hastayım kanattığın yerlerimden daha acil sana götürülmeye muhtaç..

Aşk basma yaralarıma..