28 Haziran 2012 Perşembe
Deniz eğildi kulağına Martının :
"Yapma" dedi ve ekledi;
"Maviliğime aldanıp dalma sularıma, balık yaşamıyor içimde artık."
Tebessüm etti Martı...
"Sadece balık için mi dalıyorum sanıyorsun maviliğine ?"
''Ya neden?'' diye sordu Deniz..
Sen ve ben dedi Martı;
bir çok aşığın fotoğraflarında aynı karede yer alıyoruz.
Bir çok ayrılanın sakladığı resimlerde de..
Balık yok diye seni terketsem, o fotoğrafları da terk etmiş olmaz mıyım ?..
"Ben açlığa ayıp olmasın diye değil, Aşk'a ayıp olmasın diye hala sendeyim!...
5 Mayıs 2012 Cumartesi
HAYATTA EN ANLAM VEREMEDİĞİM ŞEYLERİN BAŞINDA GELİYOR: SEVMEDİĞİN BİRİNLE EVLENMEK
Bırakın evlenmeyi nefes alabilmek sana ait olmayan birinin yanında. Bile bile lades demek, o kemiğin kırılacağını bile bile kendinle iddiaya tutuşmak sanki.
Kalbi kırık bir çocuk , artık yaşayabileceğim her şeyi yaşadım bu saatten sonra mutaassıp bir aile kızı buldum onun evleneceğim dedi. Bundan sonra acı patlıcanı kırağı çalmaz dedi. Aşka inancımı kaybettim diyemedi. Artık yaşım geldi benden torun bekliyorlar diye açıkladı aslında kendisinin de pek anlam veremediği bu seçimini.
Nasıl sindirebilir insan içine hiç bilmiyorum. Yalnız kalmaktan, yaşlanmaktan delice korkmaktan mıdır acaba?
Bir kız arkadaşım yine yaşının geldiğini bu yüzden anne olmak istediğini söylemişti. Galiba bazı insanlar dünyaya geliş amaçlarının evlenip barklanmak daha doğrusu üremek olduğunu zannediyorlar. Evlilik sadece çoğalmak değildir ki. Bazıları da alışkanlığa dönüşmüş, tuz basılmış yaralı aşklarından sonra artık inançlarını yitiriyor ve yaşanabilecek her şeyi yaşadığına kaanat getiriyor.
Yaşayabileceğin hiçbir şey kalmamışsa, doymuşsan artık yaşama kardeşim. Hele hele hayat amacını kaybetmişsen gidip de başkalarının da hayatlarını sana bağlayıp onları da karartma. Evlenmeyi evcilik oyunuyla karıştırma artık.
Kimileri de evliliği bir ortaklık anlaşması olarak görüyor. Zengin koca bulup her istediğine sahip olma peşinde koşuyor. İşte öyle insanları her gün görüyoruz aslında. Bazen bir alışveriş merkezinde yanlarında çocuk ve etrafa anlamsızca bakışlar atan, nereye para saçacağını bilemeyen kadınlar görürseniz bilin ki işte onlar aslında hiç de böyle olacağını ummayan zengin kocalı mutsuz evlilik kurbanları. Bazen de etrafta gözleri fıldır fıldır dişi sineği bile kesen evli bir erkek görürseniz işte onlar da bu mutsuz kadınların biçare kocalarıdır.
Peki aşık olarak evlenenlerden mutsuz olanlar ne oluyor diyeceksiniz? Genellikle aşktan darbe yemiş insanların savunması bu şekilde oluyor. Ee ilk aylar cicim ayları oluyor. Aşk bitiyor, sevgi ölüyor. Aşk da olacak mantık da olacak tabiki. Eğer sen aşık olduğunda gidip en anlaşamayacağın birine kapılıyorsan suç aşkta değil sende. Görücü usulü veya mantık evliliği yapacak kız da evlilik bilinci olduğunu düşünen insanlar da var zerre kadar beyne sahip olmamalarına rağmen. Aşık olduğun insan sorumsuzun önde gideniyse o senin zevksizliğin. Mantık evliliği yaptığın kız sanki bir geyşa gibi yıllarca evlenmek için kurslara gitti yetiştirildi tam mutaassıp aile kızı kıvamına getirildi tam senin ağzına layık.
Mutluluk veya mutsuzluk kişinin isteklerine göre değişir sonuçta. Ancak evliliğin bir görev paylaşımı bilinciymiş gibi olmasından çok bir ömrün paylaşımı olduğunu unutmamak gerek. Başını omzuna yaslamanın dayanılmaz mutluluğunu yaşamak, yanındayken özleyebilmenin huzurunu hissetmek ve aşkla paylaşılan yemeklerin tadını alabilmek için her şeyden vazgeçmeye değer. Kalbinden geçenleri mi yaşamak yoksa mantığının sesine mi kulak vermek derseniz… Her zaman kalbin öncelikli olmalı, kalbinden geçenleri akıl süzgeciyle yargılamalı!
Kalbi kırık bir çocuk , artık yaşayabileceğim her şeyi yaşadım bu saatten sonra mutaassıp bir aile kızı buldum onun evleneceğim dedi. Bundan sonra acı patlıcanı kırağı çalmaz dedi. Aşka inancımı kaybettim diyemedi. Artık yaşım geldi benden torun bekliyorlar diye açıkladı aslında kendisinin de pek anlam veremediği bu seçimini.
Nasıl sindirebilir insan içine hiç bilmiyorum. Yalnız kalmaktan, yaşlanmaktan delice korkmaktan mıdır acaba?
Bir kız arkadaşım yine yaşının geldiğini bu yüzden anne olmak istediğini söylemişti. Galiba bazı insanlar dünyaya geliş amaçlarının evlenip barklanmak daha doğrusu üremek olduğunu zannediyorlar. Evlilik sadece çoğalmak değildir ki. Bazıları da alışkanlığa dönüşmüş, tuz basılmış yaralı aşklarından sonra artık inançlarını yitiriyor ve yaşanabilecek her şeyi yaşadığına kaanat getiriyor.
Yaşayabileceğin hiçbir şey kalmamışsa, doymuşsan artık yaşama kardeşim. Hele hele hayat amacını kaybetmişsen gidip de başkalarının da hayatlarını sana bağlayıp onları da karartma. Evlenmeyi evcilik oyunuyla karıştırma artık.
Kimileri de evliliği bir ortaklık anlaşması olarak görüyor. Zengin koca bulup her istediğine sahip olma peşinde koşuyor. İşte öyle insanları her gün görüyoruz aslında. Bazen bir alışveriş merkezinde yanlarında çocuk ve etrafa anlamsızca bakışlar atan, nereye para saçacağını bilemeyen kadınlar görürseniz bilin ki işte onlar aslında hiç de böyle olacağını ummayan zengin kocalı mutsuz evlilik kurbanları. Bazen de etrafta gözleri fıldır fıldır dişi sineği bile kesen evli bir erkek görürseniz işte onlar da bu mutsuz kadınların biçare kocalarıdır.
Peki aşık olarak evlenenlerden mutsuz olanlar ne oluyor diyeceksiniz? Genellikle aşktan darbe yemiş insanların savunması bu şekilde oluyor. Ee ilk aylar cicim ayları oluyor. Aşk bitiyor, sevgi ölüyor. Aşk da olacak mantık da olacak tabiki. Eğer sen aşık olduğunda gidip en anlaşamayacağın birine kapılıyorsan suç aşkta değil sende. Görücü usulü veya mantık evliliği yapacak kız da evlilik bilinci olduğunu düşünen insanlar da var zerre kadar beyne sahip olmamalarına rağmen. Aşık olduğun insan sorumsuzun önde gideniyse o senin zevksizliğin. Mantık evliliği yaptığın kız sanki bir geyşa gibi yıllarca evlenmek için kurslara gitti yetiştirildi tam mutaassıp aile kızı kıvamına getirildi tam senin ağzına layık.
Mutluluk veya mutsuzluk kişinin isteklerine göre değişir sonuçta. Ancak evliliğin bir görev paylaşımı bilinciymiş gibi olmasından çok bir ömrün paylaşımı olduğunu unutmamak gerek. Başını omzuna yaslamanın dayanılmaz mutluluğunu yaşamak, yanındayken özleyebilmenin huzurunu hissetmek ve aşkla paylaşılan yemeklerin tadını alabilmek için her şeyden vazgeçmeye değer. Kalbinden geçenleri mi yaşamak yoksa mantığının sesine mi kulak vermek derseniz… Her zaman kalbin öncelikli olmalı, kalbinden geçenleri akıl süzgeciyle yargılamalı!
22 Nisan 2012 Pazar
18 Nisan 2012 Çarşamba
"..Gerçek hayat; acımasız, rekabete dayalı bir dünya. Herkes çocuğu dereceye girsin, birinci olsun istiyor. Doktor, mühendis, yönetici.. Daha azı kabul edilemez.
Yüz üzerinden 95.5, 95.7.. daha azı prestijsiz, değil mi?
bir düşünün, her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır. Ama yok, herkes aynı yarışta, aynı şekilde yetişmeli. Beş parmağın bile beşi bir değil ki isterseniz itip çekin. Aynı hizaya getirmeyi deneyin parmaklarınız kırılır.
Her çocuk farklıdır. Er ya da geç hepsi bir şekilde öğrenir.."
Yüz üzerinden 95.5, 95.7.. daha azı prestijsiz, değil mi?
bir düşünün, her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır. Ama yok, herkes aynı yarışta, aynı şekilde yetişmeli. Beş parmağın bile beşi bir değil ki isterseniz itip çekin. Aynı hizaya getirmeyi deneyin parmaklarınız kırılır.
Her çocuk farklıdır. Er ya da geç hepsi bir şekilde öğrenir.."
27 Mart 2012 Salı
21 Mart 2012 Çarşamba
Biz kızlar bayılırız öyle abidik kubudik anlamlar yüklemeye hayatımızdaki her şey için. Seni bana getiren şey ne? Hayatımda bu olduysa vardır mutlaka sebebi demeye. Fazla mı mana yüklüyoruz acaba olan biten bir şeye? Kader diye bir şey var da bu kaderin işi gücü yok durmadan bize mi örüyor ağlarını? Çok saçma bir şarkı sözü aklıma gelir bazen. Ah felek zalim felek kimine kavun yedirirsin kimine kelek diye ben onu yıllarca giydirirsin yelek diye tamamlamışımdır niyeyse:)Sırtını sağlama alacaksın tabiki kelek yememek için. Yelek ne işe yarar bilemem bazen duvarlar bile koruyamaz insanı…
14 Mart 2012 Çarşamba
Bir adam gelip ustaya insanın ne kadar özgür, bağımsız olduğunu sorar. O tamamen özgür müdür, yoksa bir sınırlama var mıdır? Kader, yazgı, kısmet, ötesinde özgür olamayacağın sınırlamalar koyan bir Tanrı gibi bir şey var mıdır?
Mistik bunu kendi tarzında gösterir; mantıken değil, varoluşsal olarak. “Ayağa kalk!” der.
Adam bunun aptalca bir cevap olduğunu düşünmüş olmalı: “Ben basit bir soru soruyorum ve o ise bana ayağa kalkmamı söylüyor.” Ama, “Bir bakalım ne olacak” der. Ayağa kalkar.
Ve mistik, “Şimdi bacaklarından birini kaldır” der.
Adam o an artık çılgın bir adamın yanına geldiğini düşünmüş olmalı; bunun özgürlükle, bağımsız olmakla ne alakası var? Ancak artık gelmişti… ve müritlerden oluşma bir kalabalık olmalıydı; ve mistik çok saygı görüyor olmalıydı. Onu dinlememek saygısızlık olurdu ve yapsa ne olurdu ki? O yüzden ayaklarından birisini yerden kaldırdı, bu durumda bir ayağı havadaydı ve diğerinin üzerinde duruyordu.
Ve sonra usta, “Bu son derece iyi. Sadece bir şey daha var. Şimdi öteki ayağını da kaldır” der.
Bu imkânsızdır! Adam, “İmkânsız bir şey istiyorsunuz. Ben sağ ayağımı kaldırdım. Artık sol ayağımı kaldıramam” der.
Usta da, “Ancak sen özgürdün. Başlangıçta sol ayağını havaya kaldırabilirdin. Bunu yasaklayan bir emir yoktu. Sol ayağını mı, sağ ayağını mı kaldıracağın konusunda tamamıyla özgürdün. Bununla ilgili hiçbir şey söylememiştim, buna sen karar verdin. Sen sağ ayağını kaldırdın. Kararının kendisi vasıtasıyla sol ayağının kalkmasını imkânsızlaştıran sendin. Yazgı, kader, kısmet ile uğraşıp durma. Sadece basit şeyleri düşün” der .
Mistik bunu kendi tarzında gösterir; mantıken değil, varoluşsal olarak. “Ayağa kalk!” der.
Adam bunun aptalca bir cevap olduğunu düşünmüş olmalı: “Ben basit bir soru soruyorum ve o ise bana ayağa kalkmamı söylüyor.” Ama, “Bir bakalım ne olacak” der. Ayağa kalkar.
Ve mistik, “Şimdi bacaklarından birini kaldır” der.
Adam o an artık çılgın bir adamın yanına geldiğini düşünmüş olmalı; bunun özgürlükle, bağımsız olmakla ne alakası var? Ancak artık gelmişti… ve müritlerden oluşma bir kalabalık olmalıydı; ve mistik çok saygı görüyor olmalıydı. Onu dinlememek saygısızlık olurdu ve yapsa ne olurdu ki? O yüzden ayaklarından birisini yerden kaldırdı, bu durumda bir ayağı havadaydı ve diğerinin üzerinde duruyordu.
Ve sonra usta, “Bu son derece iyi. Sadece bir şey daha var. Şimdi öteki ayağını da kaldır” der.
Bu imkânsızdır! Adam, “İmkânsız bir şey istiyorsunuz. Ben sağ ayağımı kaldırdım. Artık sol ayağımı kaldıramam” der.
Usta da, “Ancak sen özgürdün. Başlangıçta sol ayağını havaya kaldırabilirdin. Bunu yasaklayan bir emir yoktu. Sol ayağını mı, sağ ayağını mı kaldıracağın konusunda tamamıyla özgürdün. Bununla ilgili hiçbir şey söylememiştim, buna sen karar verdin. Sen sağ ayağını kaldırdın. Kararının kendisi vasıtasıyla sol ayağının kalkmasını imkânsızlaştıran sendin. Yazgı, kader, kısmet ile uğraşıp durma. Sadece basit şeyleri düşün” der .
13 Mart 2012 Salı
Zenginler, parayı önemsiz bulur ve zenginliğin değeri yokmuş gibi davranırlar. Paraya tapmak erdemsizliktir onlar için. Oysa gerçek hayatlarında o her şeyden önemlidir; uğruna yiyemeyecekleri halt da yoktur.
Zengin, yoksula şu mesajı vermek ister aslında: Kazandım ve bunu önemsemiyorum çünkü her zaman yine kazanacak akla sahibim. Ama sen, benim kadar akıllı değilsin ve yaptıklarımı asla yapamazsın. Girişimde bulunur ve sen de zengin olursan, seni hiç sevmem o zaman.
İnsanlık tarihinin en kanıksanmış ikiyüzlülüğü budur işte...
Erkekler Ağlamaz'dan...
Zengin, yoksula şu mesajı vermek ister aslında: Kazandım ve bunu önemsemiyorum çünkü her zaman yine kazanacak akla sahibim. Ama sen, benim kadar akıllı değilsin ve yaptıklarımı asla yapamazsın. Girişimde bulunur ve sen de zengin olursan, seni hiç sevmem o zaman.
İnsanlık tarihinin en kanıksanmış ikiyüzlülüğü budur işte...
Erkekler Ağlamaz'dan...
4 Mart 2012 Pazar
29 Şubat 2012 Çarşamba
28 Şubat 2012 Salı
24 Şubat 2012 Cuma
Hayallerimizle aramızdaki en büyük engel para değil,cesaretimizdir. Erkek olsam ben var ya öyle böyle değil acayip çapkın olurdum demeyeceğim:) o ayrı ama cebimde beş kuruş olmadan yollara düşme cesaretini kendimde bulurdum mesela.
Geçenlerde bir söyleyişiye katıldım. İki mühendis hayatın monotonluğundan ve iş stresinden sıkılmış.Bir hayalin peşinde koşmak için dünya turuna çıkıyorlar. Buna da başka türlü bir şey diyorlar Can Yücel'in şiirindeki gibi...
Evet aslında hepimizin aradığı başka türlü bir şey değil mi şu hayatta? Herkes hayat amacını iş, para pul, evlilik vs. ile açıklarken yeni yerler keşfetmek, yeni insanlar tanımak arzusu niye yok sayılıyor? Evin olsun, araban olsun, çok yakışıklı kocan veya çok güzel karın olsun. Ee sonra abi daha ne isteyeceksin? Aldığın şeyler seni ne zaman tatmin edecek? Yuvana dayalı döşeli en son çıkan mobilyaları da aldın. Manzarası şahane bir yerdesin iyi güzel hoş ama unutuyorsun ki dünyanın en güzel manzarası bile bir müddet sonra donuk bir resim gibi gelir insana.
Peki ne yapmalı? Tası tarağı toplayıp seyyah olmalı demiyorum. O dünya turuna çıkmış adamların hikayeleri içinde en çok dikkatimi çeken LAO diye bir yerdeki maceralarıydı. Benim adını bile duymadığım, dünyanın öbür ucunda insanlar sadece aylık otuz dolarla yaşıyabiliyor. Daha fazlasına ihtiyaç da duymuyorlar zaten. Öbür tarafta yine teknoloji devi japonlar, sahip olabilecekleri her şeyleri varken en çok intihar oranı onlarda.
Belki bir hint gurusu gibi dünyevi zevklerden arınamayız.Para için en güzel şarkı ne seninle ne de sensiz olurdu herhalde.O yüzden sadece hayallerimizi paralar ve bahaneler üzerine değil de mutluluğumuz ve huzurumuz üzerine kurarsak gerisi zaten gelir ve eğer gerçekten yürekten istiyorsak bir şeyleri mutlaka elde ederiz.
Geçenlerde bir söyleyişiye katıldım. İki mühendis hayatın monotonluğundan ve iş stresinden sıkılmış.Bir hayalin peşinde koşmak için dünya turuna çıkıyorlar. Buna da başka türlü bir şey diyorlar Can Yücel'in şiirindeki gibi...
Evet aslında hepimizin aradığı başka türlü bir şey değil mi şu hayatta? Herkes hayat amacını iş, para pul, evlilik vs. ile açıklarken yeni yerler keşfetmek, yeni insanlar tanımak arzusu niye yok sayılıyor? Evin olsun, araban olsun, çok yakışıklı kocan veya çok güzel karın olsun. Ee sonra abi daha ne isteyeceksin? Aldığın şeyler seni ne zaman tatmin edecek? Yuvana dayalı döşeli en son çıkan mobilyaları da aldın. Manzarası şahane bir yerdesin iyi güzel hoş ama unutuyorsun ki dünyanın en güzel manzarası bile bir müddet sonra donuk bir resim gibi gelir insana.
Peki ne yapmalı? Tası tarağı toplayıp seyyah olmalı demiyorum. O dünya turuna çıkmış adamların hikayeleri içinde en çok dikkatimi çeken LAO diye bir yerdeki maceralarıydı. Benim adını bile duymadığım, dünyanın öbür ucunda insanlar sadece aylık otuz dolarla yaşıyabiliyor. Daha fazlasına ihtiyaç da duymuyorlar zaten. Öbür tarafta yine teknoloji devi japonlar, sahip olabilecekleri her şeyleri varken en çok intihar oranı onlarda.
Belki bir hint gurusu gibi dünyevi zevklerden arınamayız.Para için en güzel şarkı ne seninle ne de sensiz olurdu herhalde.O yüzden sadece hayallerimizi paralar ve bahaneler üzerine değil de mutluluğumuz ve huzurumuz üzerine kurarsak gerisi zaten gelir ve eğer gerçekten yürekten istiyorsak bir şeyleri mutlaka elde ederiz.
18 Şubat 2012 Cumartesi
Markete gitmeden önce unutmamak için liste yaparız. Unuttuklarımın, özlediklerimin listesini yapayım dedim bende. Neyi özlediğimi, nasıl özlediğimi bilemedim. Aileyi, arkadaşları özlemek falan bambaşka bir şey galiba. Özlemek görünce geçen bir şey mi? Yanındayken özlediğini söyleyen insanlar yalancı mı? Özlemenin tanımı ya da tarifi nasıl hiç bilmiyorum. Belki kronik hastalık gibi bir şey. Sevgiden nefessiz kalabilme durumu. Ya da şarkıdaki gibi her şeye rağmen kabul etmek mi birilerini?
Nereye konur aşk göz önünde bir yere mi?
Güvendiğin kadarıyla her yere mi?
İlah gibi yaşatırsan varım dedi
NE OLURSA KABULÜM.
ÖZLEDİM ONU...
Nereye konur aşk göz önünde bir yere mi?
Güvendiğin kadarıyla her yere mi?
İlah gibi yaşatırsan varım dedi
NE OLURSA KABULÜM.
ÖZLEDİM ONU...
16 Şubat 2012 Perşembe
Güvenmek isteriz çünkü birine inanmaya ihtiyacımız var, herkes birbirine güven duymak ister.Güvensiz yaşayamaz ki insan.Sevdiğimiz insanın her zaman açık sözlü olmasını bekleriz, ihtiyacımız olduğunda yanımızda olmasını isteriz. Peki ya güvendiği dağlara kırmızı kar yağmışsa insanın o zaman ne yapacak?
Küçükken bir fıkranın sonunda okumuştum. Nasrettin hoca, sakızı çiğneyip çiğneyip iki kaşının ortasına yapıştırmış. Bu gözümden bu gözüme güvencim yok. Sana mı güveneceğim demiş. Nasıl bu hale geliyor insan hiç bilmiyorum. En canının içine, en yakınındakine de güvenemeyeceksen nasıl bir psikopatlıktır yahu bu hayat?
Küçükken bir fıkranın sonunda okumuştum. Nasrettin hoca, sakızı çiğneyip çiğneyip iki kaşının ortasına yapıştırmış. Bu gözümden bu gözüme güvencim yok. Sana mı güveneceğim demiş. Nasıl bu hale geliyor insan hiç bilmiyorum. En canının içine, en yakınındakine de güvenemeyeceksen nasıl bir psikopatlıktır yahu bu hayat?
Yaşamadan başkasına ne kadar anlatsak da empati denen şey hikaye bence. Lise yıllarındayken üniversiteye hazırlanma telaşında her kafadan ayrı bir ses çıkar.Hayatının en önemli kararını vereceğin anda kime neye ve nasıl inanacağını bilemez insan. O zamanlar belki benim en büyük kaybım, bana iyi kötü seçenekleri sunmak yerine kararlarımı etkilemeye çalışan insanların olmasıydı belki de. Bir de benim belirli hayalim yoktu. Iyi veya kötü bir şey olacaktım işte. Ne olmak istemediğimi biliyordum sadece ama ne olacağımı değil. Işte insanlar en büyük hatayı burada yaparlar. Eğer başkalarına bırakırsan seçimi, onlar da gidip senin için en kötü olanını seçerler.
Bİr de insan kendi hayatını değil de başkalarının hayatını mercek altına almayı sever. Hep komşunun çocuğu sizden bir tık öndedir lafta. Siz ne yaparsanız yapın tatmin olmazlar. Empati diye bir şey yok demiştim ya. Kendi çocuğu sınava girecekken soru sorulmasına kızar ama elaleme gelince ne oldu ne gitti gece gündüz takiptedir.
Herkesin hayatında bir dönüm noktası vardır. Başladığınız okullar...Girdiğiniz sınavlar...Devam ettiğiniz kurslar...Tanıştığınız insanlar... Aşk diye yaşadığınızı sandığınız o acılar... Bazen hayatımızın dönüm noktalarına geliriz, hayat bize ya bu ya o der ve fazla da şansımız yoktur. Peki o anlarda ne yapmalıyız? Her şeyi boşverip canımız nasıl öyle istiyorsa onu yapmalıyız. Çünkü elalem yine bir şeyler diyecektir.
Bİr de insan kendi hayatını değil de başkalarının hayatını mercek altına almayı sever. Hep komşunun çocuğu sizden bir tık öndedir lafta. Siz ne yaparsanız yapın tatmin olmazlar. Empati diye bir şey yok demiştim ya. Kendi çocuğu sınava girecekken soru sorulmasına kızar ama elaleme gelince ne oldu ne gitti gece gündüz takiptedir.
Herkesin hayatında bir dönüm noktası vardır. Başladığınız okullar...Girdiğiniz sınavlar...Devam ettiğiniz kurslar...Tanıştığınız insanlar... Aşk diye yaşadığınızı sandığınız o acılar... Bazen hayatımızın dönüm noktalarına geliriz, hayat bize ya bu ya o der ve fazla da şansımız yoktur. Peki o anlarda ne yapmalıyız? Her şeyi boşverip canımız nasıl öyle istiyorsa onu yapmalıyız. Çünkü elalem yine bir şeyler diyecektir.
14 Şubat 2012 Salı
Sevgilisi olanın olmayanın var da bir işe yaramayanın ya da uzaklarda olanın, var da ne oluyor ki sanki daha ne alacağım bile belli değil ki diyenin, olmayıp da çok isteyenin, yanında her zaman çok mutlu olanın ve özellikle de sevgilisiz olup da bugün evden dışarı bile çıkmaya korkanların sevgililer günü kutlu olsun:)
6 Şubat 2012 Pazartesi
En benim diyen adamın bile beş para etmeyen önyargıları var şu hayatta. Görünmez duvarlar gibi sürekli etrafımızdalar. Hepimiz laf başı gelince başkalarının yerine kendimizi koyuyoruz. Halbuki o duvarın ardına geçtiğimizi sanıyoruz.Etrafımızdaki insanlara acıma duygusunun altında yatan o bastırılamaz olan kendi halimize minnet duygusu yatıyor aslında.
4 Şubat 2012 Cumartesi
27 Ocak 2012 Cuma
Bazen çok çalışkan oluyorsun, bazen tembel, bazen çok titiz, çok entelektüel. Kişiliğin sürekli oradan oraya geçiyor. Bunun sonun yok ki! İstikrarsızlığın sebebi büyük arayış! Yalnız kalıp düşündüğünde cevapları buluyorsun ama gel gör ki hayata geçirirken bir bakıyorsun çuvallamışsın. Çünkü sen yalnız yaşıyorsun. Bir toplumun minicik bir hücresisin.
ARET VARTANYA
Erken kaybedenler diye bir kitap var şu diyalog etkilemiştir beni:
Yaz tatilinde bir şey okudun mu? diye sordu birden.
+Ben okumayı pek sevmiyorum. Yazmak daha zevkli.
-Okumadan nasıl yazıyorsun?
+Yaşadıklarımı not ediyorum.
-Okumadan nasıl yaşıyorsun?
Hayat okumadan yaşanmaz ki. Bazı insanlar nedense kitapların dünyasının insanların dünyasından daha tatlı ve zevkli olduğunun farkına varamıyorlar. Çünkü genelde insanlar hep yazmak isterler kendi hikayelerini. Herkesin acısı, derdi kendine göre dünyanın yüküymüş gibi gelir niyeyse. Bugünlerde bende yazıyorum kendi hikayelerimi. Hiç kimse okumasa da bir gün beni gerçekten tanıdığını düşünen kimsenin eline tutuşturacağım bakalım gerçekten doğru mu yazmışsın beni kafanda diye.
Yaz tatilinde bir şey okudun mu? diye sordu birden.
+Ben okumayı pek sevmiyorum. Yazmak daha zevkli.
-Okumadan nasıl yazıyorsun?
+Yaşadıklarımı not ediyorum.
-Okumadan nasıl yaşıyorsun?
Hayat okumadan yaşanmaz ki. Bazı insanlar nedense kitapların dünyasının insanların dünyasından daha tatlı ve zevkli olduğunun farkına varamıyorlar. Çünkü genelde insanlar hep yazmak isterler kendi hikayelerini. Herkesin acısı, derdi kendine göre dünyanın yüküymüş gibi gelir niyeyse. Bugünlerde bende yazıyorum kendi hikayelerimi. Hiç kimse okumasa da bir gün beni gerçekten tanıdığını düşünen kimsenin eline tutuşturacağım bakalım gerçekten doğru mu yazmışsın beni kafanda diye.
ŞARHOŞUM SARHOŞSUNUZ!
İçmeden sarhoş olanlardanım hayatta. Neşe de sevinç de içerek çıkarılamıyor. Bazen içmeden açıp müziği oynamak lazım. İçinden geldiği gibi bağırmak, delice şarkılar söylemek....
Beni terk ettin utancım silinsin hislerinden
Nasılsa gelecek sabaha, bir baş ağrısıyla erkenden
Biraz daha beklesin not defterim sıralı işler
Bu gece dünyalı değilim,
Uzak bana yalan gerçekler
Sarhoşum, sarhoşsunuz
Dönüyor başım Çok hoşunuz
Unuttum, unuttunuz
Neydi, neydi neden efkârımıza
Leylayım, mecnunsunuz
Dönüyor başım Çok hoşunuz
Unuttum, unuttunuz
Neydi, neydi neden efkârımıza
Beni terk ettin utancım silinsin hislerinden
Nasılsa gelecek sabaha, bir baş ağrısıyla erkenden
Biraz daha beklesin not defterim sıralı işler
Bu gece dünyalı değilim,
Uzak bana yalan gerçekler
Sarhoşum, sarhoşsunuz
Dönüyor başım Çok hoşunuz
Unuttum, unuttunuz
Neydi, neydi neden efkârımıza
Leylayım, mecnunsunuz
Dönüyor başım Çok hoşunuz
Unuttum, unuttunuz
Neydi, neydi neden efkârımıza
23 Ocak 2012 Pazartesi
KAZANCAKİS'in ünlü romanı Zorba'yı okuyanlar bilirler.
- Zorba bir gün sürekli ince eleyip sık dokuyan, takınaklı, huzursuz patronuna şöyle der: “ Bir büyüteç alıp içtiğimiz suya bakarsan, göze görünmeyen küçük kurtlarla dolu olduğunu görürsün. Kurtları görünce suyu içmezsin. Ee, o zamanda susuzluktan gebereceksin! Kır büyüteci patron! Kır da, namuzsuz kurtlar kaybolsun. Sen de suyu içip serinle!” -
İşte böyle söylemek ne kadar kolay zorba gibi kendini hayatın rüzgarına bırakmış biri için. Zorba olmak gerek belki de elimizdekileri yitirmemek adına. Bazen hayatın tadını çıkartmak için o kurtçukları görmezden gelmek gerek. Bu kendini aldatmak mı yoksa çok Polyannacılık mı bilemedim. Zorba çok ağladığında yüzü gülüyormuş gibi oluyor. Nasıl başarıyor bunu acaba? Hem hayatın tadını çıkartmak kendini aldatmakla mümkün?
- Zorba bir gün sürekli ince eleyip sık dokuyan, takınaklı, huzursuz patronuna şöyle der: “ Bir büyüteç alıp içtiğimiz suya bakarsan, göze görünmeyen küçük kurtlarla dolu olduğunu görürsün. Kurtları görünce suyu içmezsin. Ee, o zamanda susuzluktan gebereceksin! Kır büyüteci patron! Kır da, namuzsuz kurtlar kaybolsun. Sen de suyu içip serinle!” -
İşte böyle söylemek ne kadar kolay zorba gibi kendini hayatın rüzgarına bırakmış biri için. Zorba olmak gerek belki de elimizdekileri yitirmemek adına. Bazen hayatın tadını çıkartmak için o kurtçukları görmezden gelmek gerek. Bu kendini aldatmak mı yoksa çok Polyannacılık mı bilemedim. Zorba çok ağladığında yüzü gülüyormuş gibi oluyor. Nasıl başarıyor bunu acaba? Hem hayatın tadını çıkartmak kendini aldatmakla mümkün?
IŞIKLI YOL
Birileriyle aynı yolda yürüdüğünüzü sanırsınız bazen. Belki yan yana yürürsünüz ama ikinizin yolu hiç aynı yola çıkmaz. Tam düştüğünüz anda elinizi tutacağını da düşünürsünüz ya. O yolda yarıda kalırsınız. İşte birlikte çıkılan yarım yamalak kalmış o yollardan sonra nereye gideceğinizi, nasıl gideceğinizi bilmez olursunuz. O zaman seçin bir ışıklı yol yürüyün hiç bir şeyi düşünmeden, ne aradığınızı bilmeden, kulağınızda kulaklık ve bu şarkıyla beraber. Yaşananların ne kadarı yalan ne kadarı gerçek bir önemi yok
20 Ocak 2012 Cuma
UYU BİRAZ GEÇER BELKİ....
İnsan depresyondaysa daha çok uyuyormuş. Ne kadar hayalperest ise o kadar çok rüya görüyormuş. Rüyalarda yaşayan insanları niye uyandırmak isterler peki? Niye gerçek sandıkları şeyi yüzlere çarpmaya meraklıdırlar? Bir şey olduğunda biraz uyu geçer neden derler? Uyuyunca geçmez, içince de geçmez hiç bir şey. Sağı solu kırsan vursan, kendini parçalasan da olmaz. Oyalanmak istesen avunamazsın yere göğe sığamazsın belki uyursan sadece anlık unutursun işte. Gördüğün rüyayı istediğin gibi şekillendirme fırsatın yeniden devam ettiği için seversin uykuyu aslında.
Cem Adrian ne güzel söylemiş :
...sadece çocukken uyanıksındır bunu bil
her şeyin farkındasındır
her sese dönüp bakarsın
büyümek uyumak ve unutmak gibidir
ve büyüklerin dediği gibi
uyuman gerekir büyümen için
sağır ediyorsa sessizlik
ve kör ediyorsa aydınlık
sadece sana görünen
ve kimseyi inandıramadığın bir hayalet gibi
yanıbaşında oturuyorsa yalnızlık bu gece
hep aynı saatte kapını çalan bir düşman gibi bekliyorsa seni
ve canına kastedecek bir kılıç gibi sallanıyorsa tepende
unutabilmek için hepsini
biraz uyu."
Cem Adrian ne güzel söylemiş :
...sadece çocukken uyanıksındır bunu bil
her şeyin farkındasındır
her sese dönüp bakarsın
büyümek uyumak ve unutmak gibidir
ve büyüklerin dediği gibi
uyuman gerekir büyümen için
sağır ediyorsa sessizlik
ve kör ediyorsa aydınlık
sadece sana görünen
ve kimseyi inandıramadığın bir hayalet gibi
yanıbaşında oturuyorsa yalnızlık bu gece
hep aynı saatte kapını çalan bir düşman gibi bekliyorsa seni
ve canına kastedecek bir kılıç gibi sallanıyorsa tepende
unutabilmek için hepsini
biraz uyu."
ÜMİTSİZSENİZ
Bir zamanlar sürekli dilimde bir şiir vardı. Bugünlerde ona çok ihtiyacım var diye durmadan okuyorum. Düşündüm de belki birilerine de ümit olur...
Eğer sıkıntılar yakanıza yapışmışsa,
Türlü engeller yolunuza dikilmişse,
Zorluklar yüzünü göstermişse,
Ulaşmak istediğiniz netice avuçlarınızın içinde demektir.
Ama geri dönmeye ya da ilerlemeye yalnızca siz karar vereceksiniz.
Kış mevsiminin zorluklarına katlananlar elbet bir gün bahara ulaşacaklardır.
Onlar, her karanlık gökyüzünün bir tarafında aydınlık bir gökyüzü olduğunu bilenlerdir.
Her şeyi olup da ümidi olmayanlar yaşamı yitirenlerdir.
Unutmayın ne olursa olsun ama ne olursa olsun,
Asla ümidinizi kaybetmeyin.
Çünkü ümitsizseniz ümit sizsiniz....
Eğer sıkıntılar yakanıza yapışmışsa,
Türlü engeller yolunuza dikilmişse,
Zorluklar yüzünü göstermişse,
Ulaşmak istediğiniz netice avuçlarınızın içinde demektir.
Ama geri dönmeye ya da ilerlemeye yalnızca siz karar vereceksiniz.
Kış mevsiminin zorluklarına katlananlar elbet bir gün bahara ulaşacaklardır.
Onlar, her karanlık gökyüzünün bir tarafında aydınlık bir gökyüzü olduğunu bilenlerdir.
Her şeyi olup da ümidi olmayanlar yaşamı yitirenlerdir.
Unutmayın ne olursa olsun ama ne olursa olsun,
Asla ümidinizi kaybetmeyin.
Çünkü ümitsizseniz ümit sizsiniz....
11 Ocak 2012 Çarşamba
Bir zamanlar adanalı diye bir dizi vardı.Maraz Ali baş kahramanlardan biriydi.Haylaz, serseri, zeki bir tip. Hem kanun dışı işler yapıp hem derin devlet adamlarından sözde. Zekasınla herkesi halt etmeyi başarıyor ama her insanın zaaflarından biri olan aşklarla sınanıyor. Nasıl ince bir plansa artık polis olan ama aynı zamanda gizli bir örgüt için çok gizli belgelerin peşinde bir kadına aşık oluyor. Tüm detayları adeta nakış nakış işliyor. Kalbini ve güvenini kazanabilmek için her şeyi yapıyor.Demek ki bu kadar zeki olan adamı bile aşk aptallaştırabiliyor. Maraz tam tüm insanlara inancını kaybetmişken ona rastladığını düşünüyor. Hatta maraz hapise girmişken onun polis olduğunu öğrenmişken bile oyunu devam ettiriyor. Çocuğu olduğuna ve onu gerçekten sevdiğine bir kere daha inandırıyor. Hep öyle değil midir aslında.Bir kere kandığımızda bir daha asla yanılmayacağımızı, yeniden aşık olamayacağımızı düşünmez miyiz? Canımızı bizden başka yakabilecek kimse yok diye düşünürken sevdiklerimiz tarafından zaaflarımız açığa çıkarılmaz mı?
Gelelim gene bizim maraza tam bu kadının gerçek yüzünü anlamışken daha sonra gene birilerini seviyor.Ya araya engeller giriyor ya da düşmanlar. Sevdiklerini tek tek kaybediyor illa. Her seferinde macera gene devam ediyor kaldığı yerden. Bazı insanlar böyledir hayatı hep gerilim dolu olmak zorundadır.Hayatta da filmlerdeki gibi mucizeler, masalsı aşklar olur ama en mükemmel görünenin bile sonu hiç iyi bitmez. İyiyle kötü arasında kocaman bir fark olabilir ama gerçek hayatla filmler o kadar da uzak değil. Aslında bende biraz maraziyeyim:)
Gelelim gene bizim maraza tam bu kadının gerçek yüzünü anlamışken daha sonra gene birilerini seviyor.Ya araya engeller giriyor ya da düşmanlar. Sevdiklerini tek tek kaybediyor illa. Her seferinde macera gene devam ediyor kaldığı yerden. Bazı insanlar böyledir hayatı hep gerilim dolu olmak zorundadır.Hayatta da filmlerdeki gibi mucizeler, masalsı aşklar olur ama en mükemmel görünenin bile sonu hiç iyi bitmez. İyiyle kötü arasında kocaman bir fark olabilir ama gerçek hayatla filmler o kadar da uzak değil. Aslında bende biraz maraziyeyim:)
10 Ocak 2012 Salı
KİMSEN O OL!
"Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir.
Onları serbest bırakmak...
Gevşek olanı kesmek...
...İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor;
bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz.
Hiçbir şeyi geri almayı bekleme,
Yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme,
Ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını.
Daireyi tamamla.
Gururlu,
Yetersiz ya da kibirli olduğun için değil,
Sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için.
Kapıyı kapat,
Plağı değiştir,
Evi temizle,
Tozdan kurtul.
Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol. "
(Paulo Coelho)
Ah bir başkalarını düşünmeyi bırakıp kendimiz olmayı başarabilsek. Başarısız olma, sevilmeme, beğenilmeme korkusunu üzerimizden atabilsek. Geçmiş geçmişte kalır ve zaman yaraları sarar safsatalarından kurtulup önümüze bakabilsek. Yeniden hayata temiz bir sayfa açmak hiç mümkün olmayacak sen kimsen o olmadığın sürece.Paulo'nun da dediği gibi artık ev temizliğine verir kendini kinini hırsını ondan mı çıkartırsın yoksa tozlu yerlere kaldırdığın hatıraları çıkartıp atarmısın bilemem. Hayatta mucizelere inanarak bir şeylerin sürekli sana gelmesini beklersen daha çok beklersin. Kendin olabilmek ve hayatta kaldığın yerden yoluna devam edebilmek için illa kafana saksı düşmesine gerek yok.
Onları serbest bırakmak...
Gevşek olanı kesmek...
...İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor;
bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz.
Hiçbir şeyi geri almayı bekleme,
Yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme,
Ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını.
Daireyi tamamla.
Gururlu,
Yetersiz ya da kibirli olduğun için değil,
Sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için.
Kapıyı kapat,
Plağı değiştir,
Evi temizle,
Tozdan kurtul.
Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol. "
(Paulo Coelho)
Ah bir başkalarını düşünmeyi bırakıp kendimiz olmayı başarabilsek. Başarısız olma, sevilmeme, beğenilmeme korkusunu üzerimizden atabilsek. Geçmiş geçmişte kalır ve zaman yaraları sarar safsatalarından kurtulup önümüze bakabilsek. Yeniden hayata temiz bir sayfa açmak hiç mümkün olmayacak sen kimsen o olmadığın sürece.Paulo'nun da dediği gibi artık ev temizliğine verir kendini kinini hırsını ondan mı çıkartırsın yoksa tozlu yerlere kaldırdığın hatıraları çıkartıp atarmısın bilemem. Hayatta mucizelere inanarak bir şeylerin sürekli sana gelmesini beklersen daha çok beklersin. Kendin olabilmek ve hayatta kaldığın yerden yoluna devam edebilmek için illa kafana saksı düşmesine gerek yok.
8 Ocak 2012 Pazar
Ben hep beni anlamayanlar için konuşurum. Anlayan için söze ne hacet? Beni bir sen anladın sen de yanlış anladın diye bir söz var ya hani. Hakikaten çok doğru bir söz. Bizi anladığını söyleyen insanlar aslında tanıyamayanlar değil mi?
Tıpkı bir öğretmenin çocuğa anlayıp anlayamadığını sorması gibi bizde anlıyoruz aslında kimin bomboş gözlerle baktığını. Hadi söyle şu sorunun cevabını deyince öylece kala kalan öğrenci gibi bizi anlayanlar, koyunun kaval dinlediği gibi dinleyenler, bir kulağından girip diğerinden çıkanlar aslında siz beni yanlış anladınız. Benim kendimi anlatmak gibi bir derdim yok.
" Ben insanları ikiye ayırırım. Beni anlayanlar ve anlayamayanlar diye... Beni anlayamayanları bırakırım benim gönlümü kazanmak için eziyet çeksinler."
Tıpkı bir öğretmenin çocuğa anlayıp anlayamadığını sorması gibi bizde anlıyoruz aslında kimin bomboş gözlerle baktığını. Hadi söyle şu sorunun cevabını deyince öylece kala kalan öğrenci gibi bizi anlayanlar, koyunun kaval dinlediği gibi dinleyenler, bir kulağından girip diğerinden çıkanlar aslında siz beni yanlış anladınız. Benim kendimi anlatmak gibi bir derdim yok.
" Ben insanları ikiye ayırırım. Beni anlayanlar ve anlayamayanlar diye... Beni anlayamayanları bırakırım benim gönlümü kazanmak için eziyet çeksinler."
Bazı sözler vardır çok masummuş gibi gözükür.Mesela evde kahve içme teklifi gibi. Niye insanlar istediklerini dolaylı yollardan söyleme gereği hisseder ki sanki direk söylese ne olacak?Reddedilme katsayısını mı azaltıyor böyle? Ya da daha ahlaklı mı gözüküyor?
Bir de bazı insanlar kendini zorla davet ettirmeye çalışırlar.Evde sinema, evde kahve niye çünkü ev ortamı daha rahatmış.Bir de samimiyetin arkasına sığınmazlar mı? Ee boşa demezler minareyi çalan kılıfını da hazırlar.
İnsan ilişkilerinde yapmacık olup sonra da çok samimi olduğuna inananlara kibarlık yapamam ben.Klasik hikayeleri bilirsiniz.Çocuk kızı eve bırakır ve kız kahveye davet ederdim ama çok geç oldu der.Çocuk içinden madem buraya kadar niye yordun beni manyak:) diye geçirir.Kız da aman dün bir bugün iki bu çocuk beni ne sandı canım diye içinden geçirir.
Nil'in bir şarkısı var.
Gazeteye ilan verdim
Bekarım yalnızım
Siz de oyleyseniz
Gelin bulusalım
Lisede oğretmenim,ağırbaşlıyım
Bunlar size uyarsa
Sevmeye hazırım
Çift kişilik nedense
Yastığım yorganım
Allah nasip ederse
Sola kayacağım
Yalnız kalpler de atarlar
Bunu bir kenara yazın
Eger kışı atlatırsak
Güneye ineriz yazın
İyi taklit yaparım
Dolma sararım
Bunlardan bahsetmedim
Sürpriz yapacağım
Gazeteyi okudum
İlanıma baktım
Lisede öğretmendim,
Agırbaşlıydım.
Yalnız kalpler de atarlar
Bunu bir kenara yazın
Eger kışı atlatırsak
Güneye ineriz yazın...
Bunun gibi gazeteye ilan vereceğim evde kahveye meraklı olmayanla başlayan.Sonu numune olan mümkünse beni arayıp sormasınla biten:) Frekanslar tutmalı bir kere o yabancı pop ben Türk sanat musikisi dinlersem olmaz. Radyonun hangi kanalında olursa olsun buluşamayız bir bir kere.
Yine Nil'den bir parça gelsin... Kendimizi böyle adamlar için yormaya gerek yok.
Bir de bazı insanlar kendini zorla davet ettirmeye çalışırlar.Evde sinema, evde kahve niye çünkü ev ortamı daha rahatmış.Bir de samimiyetin arkasına sığınmazlar mı? Ee boşa demezler minareyi çalan kılıfını da hazırlar.
İnsan ilişkilerinde yapmacık olup sonra da çok samimi olduğuna inananlara kibarlık yapamam ben.Klasik hikayeleri bilirsiniz.Çocuk kızı eve bırakır ve kız kahveye davet ederdim ama çok geç oldu der.Çocuk içinden madem buraya kadar niye yordun beni manyak:) diye geçirir.Kız da aman dün bir bugün iki bu çocuk beni ne sandı canım diye içinden geçirir.
Nil'in bir şarkısı var.
Gazeteye ilan verdim
Bekarım yalnızım
Siz de oyleyseniz
Gelin bulusalım
Lisede oğretmenim,ağırbaşlıyım
Bunlar size uyarsa
Sevmeye hazırım
Çift kişilik nedense
Yastığım yorganım
Allah nasip ederse
Sola kayacağım
Yalnız kalpler de atarlar
Bunu bir kenara yazın
Eger kışı atlatırsak
Güneye ineriz yazın
İyi taklit yaparım
Dolma sararım
Bunlardan bahsetmedim
Sürpriz yapacağım
Gazeteyi okudum
İlanıma baktım
Lisede öğretmendim,
Agırbaşlıydım.
Yalnız kalpler de atarlar
Bunu bir kenara yazın
Eger kışı atlatırsak
Güneye ineriz yazın...
Bunun gibi gazeteye ilan vereceğim evde kahveye meraklı olmayanla başlayan.Sonu numune olan mümkünse beni arayıp sormasınla biten:) Frekanslar tutmalı bir kere o yabancı pop ben Türk sanat musikisi dinlersem olmaz. Radyonun hangi kanalında olursa olsun buluşamayız bir bir kere.
Yine Nil'den bir parça gelsin... Kendimizi böyle adamlar için yormaya gerek yok.
Aklımda kalan hikayeler vardır benim.Genelde kızım sana söylüyorum gelinim sen anla demek için ara sıra anlatırım birilerine.İşte onlardan biri de bu...
Kadın kocasıyla kahvaltı ederken her zamanki gibi karşı komşunun dedikosunu yapıyormuş.-Çamaşırları görüyor musun? Çamaşır yıkamayı bile bilmiyor bu kadın beyazları krem gibi demiş. Adam her sabah komşusu hakkındaki şeyleri dinlemiş hiç ses çıkartmadan. Bir sabah kadın pencereden bakmış ve hayret demiş bu kadın çamaşır yıkamayı öğrendi galiba baksana bembeyaz kar gibi çamaşırları artık. Kocası durmuş ve şöyle demiş: -Ben bu sabah biraz erken kalkıp camlarımızı sildim.
Bazı insanların çamaşırları gerçekten de kirli olabilir.Bizim dağ gibi biriken kirli çamaşırlarımız temizlenmeyi beklerken niye başkalarına harcarız enerjimizi? Gözümüzün önündeki perdeyi nasıl kaldırabiliriz? İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır sözünü söyleyip niye hiç aman parmağıma kıymık bile batmasın deriz?
Kadın kocasıyla kahvaltı ederken her zamanki gibi karşı komşunun dedikosunu yapıyormuş.-Çamaşırları görüyor musun? Çamaşır yıkamayı bile bilmiyor bu kadın beyazları krem gibi demiş. Adam her sabah komşusu hakkındaki şeyleri dinlemiş hiç ses çıkartmadan. Bir sabah kadın pencereden bakmış ve hayret demiş bu kadın çamaşır yıkamayı öğrendi galiba baksana bembeyaz kar gibi çamaşırları artık. Kocası durmuş ve şöyle demiş: -Ben bu sabah biraz erken kalkıp camlarımızı sildim.
Bazı insanların çamaşırları gerçekten de kirli olabilir.Bizim dağ gibi biriken kirli çamaşırlarımız temizlenmeyi beklerken niye başkalarına harcarız enerjimizi? Gözümüzün önündeki perdeyi nasıl kaldırabiliriz? İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır sözünü söyleyip niye hiç aman parmağıma kıymık bile batmasın deriz?
5 Ocak 2012 Perşembe
YARISI GÜNDÜZ YARISI GECE
Bazı insanlar Ay'a benzer kimseye göstermedikleri karanlık yüzleri muhakkak bulunur.Bazıları da cömertlikte güneş gibidirler.Kimilerinde ise güneş mi ay mı karanlık mı aydınlık mı ayırt edemez insan.Seviyor musun yoksa deli gibi nefret mi ediyorsun bilemezsin. Belki de Güneş ve Ay aynı anda var olabiliyorsa sevgi ve nefret de aynı anda olabilir.Ya da aynı günün içinde yarısı gündüz yarısı gece... Aynı insanın içinde yarısı senin tanıdığın yarısı asla tanıyamayacağın...
3 Ocak 2012 Salı
"İnsanlar tükenir kelebeğim ...
sararmış çınar yaprakları gibi dökülürler ağaçlardan tek tek.
insanlar koca adamlar gibi konuşan küçük çocuklardır aslında
gözlerine okyanus doldururlar, ceplerine gökyüzü.
insanlar kafalarındaki kurtlar tarafından sinsice kemirilirler.
insanlar en çok kendi soruları tarafından vurulurlar ..."
sararmış çınar yaprakları gibi dökülürler ağaçlardan tek tek.
insanlar koca adamlar gibi konuşan küçük çocuklardır aslında
gözlerine okyanus doldururlar, ceplerine gökyüzü.
insanlar kafalarındaki kurtlar tarafından sinsice kemirilirler.
insanlar en çok kendi soruları tarafından vurulurlar ..."
"Keşke görebilseler içimi
Anlatabilsem inanırlar mı?
İletilmesi olanaksız bir şeyi iletmek, açıklaması olanaksız bir şeyi açıklamak peşindeyim…"
Kafka ne kadar güzel de tarif etmiş beni.İçimi göstermek isterim hep.Sözlerim şeffaf birer duvar başkalarıyla aramda. Yine de ben ne kadar çok söylersem söyleyeyim o kadar çok yanılırlar ve niye anla(ya)mazlar beni? Niye herkes işine geldiği gibi davranır ki?
Anlatabilsem inanırlar mı?
İletilmesi olanaksız bir şeyi iletmek, açıklaması olanaksız bir şeyi açıklamak peşindeyim…"
Kafka ne kadar güzel de tarif etmiş beni.İçimi göstermek isterim hep.Sözlerim şeffaf birer duvar başkalarıyla aramda. Yine de ben ne kadar çok söylersem söyleyeyim o kadar çok yanılırlar ve niye anla(ya)mazlar beni? Niye herkes işine geldiği gibi davranır ki?
Bugünlerde bu sözler hep aklıma geliyor niyeyse.Biri gelip bana seninle tanışabilir miyiz demesin mesala gelsin sen benim mantığım ol desin ben senin kalbin olurum.Akıl oyunlarında Nash yılların ardından Nobel Ödülü'nü alırken yaptığı şu konuşma beni çok etkilemişti:
"..Hep sayılara inandım
içinde bir mantık olan bir denklem ve hesaplara!
Ancak.! Hayatım boyunca onlarla uğraştıktan sonra
'mantık' denir diye soruyorum.
Buna kim karar veriyor.?
Araştırmalarım sırasında fizik, metafizik ve hayal alemlerine gidip geri döndüm ve kariyerimin en büyük buluşunu gerçekleştirdim.!
Mantıklı nedenler yalnızca; ama yalnızca
GERÇEK SEVGİNİN GİZEMLİ DENKLEMİNDE BULUNABİLİR!
Bu gece burda olmamı SANA borçluyum..
Var olmamın sebebi SEN'sin!
SEN benim MANTIĞIMSIN..
Teşekkür Ederim...
"..Hep sayılara inandım
içinde bir mantık olan bir denklem ve hesaplara!
Ancak.! Hayatım boyunca onlarla uğraştıktan sonra
'mantık' denir diye soruyorum.
Buna kim karar veriyor.?
Araştırmalarım sırasında fizik, metafizik ve hayal alemlerine gidip geri döndüm ve kariyerimin en büyük buluşunu gerçekleştirdim.!
Mantıklı nedenler yalnızca; ama yalnızca
GERÇEK SEVGİNİN GİZEMLİ DENKLEMİNDE BULUNABİLİR!
Bu gece burda olmamı SANA borçluyum..
Var olmamın sebebi SEN'sin!
SEN benim MANTIĞIMSIN..
Teşekkür Ederim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)